İnsan bedeni, kendini onarma ve dışarıdan gelen birçok tehdide karşı savunma konusunda müthiş bir kapasiteye sahiptir. Ancak bazen, büyük bir ameliyat sonrasında veya belirli hastalık süreçlerinde vücudun kendi başına atamadığı kan, iltihap (irin) ya da fazla sıvı birikimleri ortaya çıkar. İşte tam da bu noktada “dren” adı verilen tıbbi cihazlar devreye girer. Drenler, vücudun doğal iyileşme sürecini destekleyerek istenmeyen sıvıları uzaklaştırmayı amaçlar ve bu sayede iyileşmeyi hızlandırır, enfeksiyon riskini azaltır.
Dren Nedir ve Cerrahi Açısından Neden Önemlidir?
Dren, basitçe ifade etmek gerekirse, bir ameliyat ya da yaralanma sonrasında vücuttaki istenmeyen sıvıları (kan, iltihaplı akıntı, lenf sıvısı vb.) dışarı atmak için kullanılan bir “tüp” veya “kanal” sistemidir. Nasıl ki mutfakta lavabonun tıkanmaması için bir gider borusu bulunur, işte cerrahi dren de yaralı dokulardaki fazla sıvıların “akıp gitmesine” yardımcı olan bir çıkış yolu gibidir.
Ameliyat sonrasında ortaya çıkabilen kan birikimi (hematom) ya da doku sıvısı (seroma) toplanmaları, hem iyileşme sürecini uzatabilir hem de enfeksiyon riskini artırabilir. Bu yüzden cerrahlar, belirli operasyonlardan sonra kontrolü ellerde tutmak amacıyla dren yerleştirir. Örneğin büyük çaplı karın ameliyatlarından, meme rekonstrüksiyonu gibi plastik cerrahi işlemlerine kadar geniş bir yelpazede drenlerin kullanıldığını görebiliriz. Bu ufak ama etkili cihazlar, vücuttaki “istenmeyen havuzları” ortadan kaldırarak dokuların daha hızlı ve sağlıklı biçimde kaynaşmasına olanak sağlar.
Drenlerin cerrahi açıdan önemini anlamak için, bir yara veya kesi bölgesinde fazla sıvı biriktiğinde neler olabileceğini düşünmek yeterlidir. Kan veya doku sıvıları, mikropların üremesi için elverişli bir ortam sunar. Ayrıca bu sıvıların doku katmanlarını birbirinden ayırması, yara kenarlarının bütünleşmesini zorlaştırabilir. İşte drenlerin önemi tam da burada ortaya çıkar: Dokuların “birbirine yapışmasını” bozacak ya da mikrop üremesine zemin hazırlayacak bu sıvılar, dren sayesinde düzenli olarak uzaklaştırılır. Böylece hem ameliyat bölgesinin temizliği korunur hem de toparlanma süreci hızlanır.
Dren, Vücuttan Sıvıları Uzaklaştırmak İçin Nasıl Çalışır?
Drenlerin çalışma prensibini daha iyi kavrayabilmek için, onları iki ana kategoriye ayırmakta fayda var: pasif ve aktif drenler. Pasif drenlerin çalışma mantığı, yer çekimi veya basit “kapilarite” (sıvının ince bir kanaldan süzülmesi) olgusuna dayanır. Örneğin eski tip kauçuk ya da plastik şerit drenler (bazen “penrose dren” olarak da bilinir) dokular arasından sızan sıvıyı, basınç farkı sayesinde yara dışına yönlendirir. Bu yöntemde dışarıda herhangi bir vakum ya da emici cihaz yoktur. Tıpkı pencereyi açıp içeri hava girmesini beklemek gibi, sıvı da kendi halinde akıp gider.
Aktif dren sistemleri ise “negatif basınç” veya vakum ilkesiyle çalışır. Bu drenlere bir örnek olarak Jackson-Pratt (JP) dren adı verilen sistem gösterilebilir. JP dren, bir ucu ameliyat bölgesine yerleştirilmiş ince tüp ve bu tüpe bağlı yumuşak bir “balon” (bulb) şeklindedir. Balon sıkıştırılıp kapatıldığında, içi vakum oluşturacak şekilde dolar ve ameliyat bölgesindeki sıvıyı kendine çeker. Bu tıpkı evdeki elektrikli süpürgeye benzer: Süpürgeyi çalıştırdığımızda evdeki tozu vakumlar, JP dren de aynı prensiple vücuttaki fazla sıvıyı çeker. Bu sayede ameliyat sonrası yara bölgesi kuru tutulur, kan veya lenf sıvısı birikmesinin önüne geçilir.
Bir dren sisteminin verimli çalışması için, ameliyat sırasında cerrahın dreni doğru noktaya yerleştirmesi çok önemlidir. Eğer dren olması gereken yerden uzak kalırsa veya yanlış konumlandırılırsa, sıvılar olduğu yerde toplanmaya devam edebilir. Ayrıca drenlerin çevresindeki doku iyileşmesi sırasında tıkanmalar meydana gelebilir. Bu durum bazen “lavabonun borusunun kireçle tıkanmasına” benzetilebilir: Sıvı akışı azalır ya da tamamen durur. Bu nedenle drenli hastaların bir süre hastanede kalıp gözlemlenmesi ya da eve taburcu edilseler bile bakım konusunda talimatları (örneğin dren hattını kontrol etmek, vakum balonunu düzenli boşaltmak) dikkatlice uygulamaları gerekir.
Bir Operasyonun Ardından Drenler Genellikle Ne Zaman Kullanılır?
Bazı ameliyatlardan sonra dren kullanımı neredeyse rutin hale gelmiştir. Örneğin ortopedik ameliyatlarda — özellikle protez yerleştirme gibi büyük eklem ameliyatlarında — ameliyat bölgesinde kan birikimini engellemek için dren yerleştirilir. Kan birikimi yalnızca ağrı ve şişlik yapmakla kalmaz, aynı zamanda bakterilerin üremesi için elverişli bir ortam oluşturabilir. Bunun yanı sıra karın içi ameliyatlarda (örneğin bağırsak veya mide operasyonları) kaçak riski olan bölgelerdeki sıvıların dışarı alınması ya da hava birikiminin engellenmesi amacıyla dren kullanmak hastanın iyileşme sürecini kolaylaştırabilir.
Yine meme cerrahisi veya karın germe (abdominoplasti) gibi plastik cerrahi işlemlerinde de sıvı toplanmasının (seroma) önüne geçmek adına dren yerleştirilir. Bu işlemlerde geniş bir alanda doku kaldırma (diseksiyon) söz konusu olduğu için derinin altındaki boşlukta lenf sıvısı birikebilir. O boşluğu, basitçe “çoğu zaman suyla dolma eğiliminde olan bir cep” gibi düşünün. Bu ceplerin fazla sıvı birikimini uzaklaştırmak için de dren kullanımı tercih edilir.
Ancak dren kullanımı her zaman “kesin” bir kural değildir. Bazı cerrahlar, ameliyat sonrası dren kullanımını “gerekli olduğunda” şiarıyla uygular; bazı vakalarda ise hiç dren kullanmayı tercih etmez. Karar, hastanın genel durumu ameliyat tekniği ve cerrahın deneyimiyle ilgilidir. Örneğin baş-boyun cerrahisi alanında kimi doktorlar, küçük kesilerde dren koymanın gereksiz olduğunu savunabilir. Ama daha geniş diseksiyon yapılan vakalarda dren kullanmak, kan ve sıvı toplanması riskini düşürebilir. Kısacası dren kullanımı, cerrahın ameliyat sırasında ve sonrasında beklediği komplikasyon ihtimaline göre şekillenir.
Kullanılabilecek Farklı Dren Türleri Nelerdir?
Tıp pratiğinde kullanılan drenler; açık veya kapalı, pasif veya aktif olmak üzere çeşitli şekillerde sınıflandırılır. Bu çeşitlilik, farklı cerrahi ihtiyaçlara ve farklı hastalara en uygun dren seçilmesi için gereklidir.
- Açık Drenler (Pasif): Klasik penrose dren veya “corrugated” (tırtıklı) plastik/kauçuk şeritler bu gruba girer. Sıvı, yer çekimi veya dokular arası basınç farkı ile yara dışına akar ve genellikle dışarıda bir gazlı bezle emdirilir. Avantajı basit ve ucuz olmasıdır; ancak dışarıya açık sistem olduğu için enfeksiyon riski görece daha yüksektir.
- Kapalı Drenler (Aktif veya Pasif): Bunlar kendi toplama torbası veya kabı bulunan ve çevreyle nispeten daha az temas eden sistemlerdir. Örneğin Jackson-Pratt (JP) dren veya Hemovac tarzı drenler, bir rezervuar (sıkılabilir balon veya plastik kap) sayesinde negatif basınç oluşturur. Bu sayede sıvıyı daha aktif biçimde çekerek dışarı alır. Kapalı sisteme sahip olmaları, mikropların dış ortamdan içeriye girişini azaltır.
- Mini Vakum Drenler: Daha küçük cerrahi alanlarda az miktarda sıvı bekleniyorsa kullanılır. Bunlar da negatif basınçla çalışabilir, ancak kapasiteleri daha sınırlıdır.
- Redivac Drenler: Yüksek vakum gücüne ihtiyaç duyulan, büyük ameliyat sonrası yüksek hacimli sıvıların çekilmesi gereken durumlarda tercih edilir. Kapalı bir sistemdir ve güçlü emiş kapasitesi ile hematom veya seroma oluşumunun ciddi anlamda önüne geçer.
- Pigtail Drenler: Özellikle karın içi veya göğüs boşluğu gibi derin alanlarda, sıvı birikiminin daha lokalize olduğu bölgelerde kullanılır. Ucundaki kıvrımlı (pigtail) yapı sayesinde doku içerisinde sabit kalır ve geniş bir alandan sıvı çekebilir.
- Torakostomi Tüpü (Göğüs Tüpü): Göğüs boşluğunda hava veya sıvı birikimini (örneğin akciğer sönmesi, plevra sıvısı) ortadan kaldırmak için kullanılır. Akciğerlerin etrafındaki negatif basıncın düzenlenmesi ve iyileşme için hayati önem taşır.
Seçilen dren türü, ameliyatın niteliğine, beklenen sıvı miktarına ve cerrahın alışkanlık ile deneyimine göre belirlenir. Tıpkı farklı işler için farklı boy ve uçlara sahip tornavidalar kullanmak gibi, her cerrahi durumda en uygun dren seçimi yapmak hastanın iyileşme sürecine büyük katkı sunar.
Bir Dren Vücuda Nasıl Yerleştirilir?
Dren yerleştirilmesi, ameliyatın bir parçası olarak uygulanan özenli bir prosedürdür. Cerrah, ameliyatın son aşamalarında veya bazen ameliyat öncesi planlama sırasında dren için en uygun yeri belirler. Bu aşamada gerekirse ultrason veya tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir; çünkü vücudun içinde sıvı birikmesi beklenen veya riskli görülen bölgenin doğru noktasına yerleşmek önemlidir.
Teknik açıdan bakıldığında, dren çoğunlukla ince ve esnek bir tüpten oluşur. Cerrah, uygun büyüklükte bir cilt kesisi veya delik açarak bu tüpü ameliyat sahasına uzatır. Bazen “trokar” denilen kılavuz bir alet kullanılır: Bu aletle cilt ve altındaki doku delinebilir, sonrasında dren borusu aynı yoldan geçirilir. Drenin ucunun tam olarak istenen noktada kaldığından emin olmak için dokular hafifçe kaldırılır veya sıvının geldiği boşluk aranır. Ardından dren, dışarıya doğru cilt üzerinden çıkarılır ve burada güvenli bir şekilde sabitlenir.
Dren sabitlemesi için genellikle dikiş veya özel tespit (fiksasyon) malzemeleri kullanılır. Tıpkı giysimizdeki düğmeler gibi, dren de istem dışı hareket etmesin diye sıkıca tutturulur. Bazı durumlarda cerrah, dren bölgesine küçük bir pansuman veya özel bir flasterle kapatma yapar. Bu hem dren giriş yerini steril tutar hem de dren borusunun dışarıdan gelen fiziksel etkilere karşı korunmasına yardımcı olur. Eğer dren aktif bir sistemse (örneğin bir JP dren), tüpün dış ucuna bir balon veya rezervuar bağlanır. Bu rezervuar vakum etkisiyle sıvıyı çekmeye başlar. Pasif drenlerde ise tüpün dış ucundan sıvı bazen doğrudan bir torbaya, bazen de bir gazlı beze akar.
Son olarak ameliyat ekibi dren çalışmaya başladıktan sonra sızıntı olup olmadığını, dren hattında tıkanma veya kıvrılma bulunup bulunmadığını kontrol eder. Her şey yolundaysa ameliyat bölgesi kapatılır ve hasta uyandırılır. Cerrahi dren yerleştirme böylece tamamlanmış olur.
Cerrahi Sonrası Dren Kullanmanın Faydaları Nelerdir?
Drenler, ameliyat sonrası dönemde birçok avantaj sağlar. İlk ve en önemli fayda, enfeksiyon riskinin azalmasıdır. Fazla sıvılar, yarada adeta bakteri üremesi için “besleyici bir çorba” rolü üstlenebilir. Cerrahinin ana hedefi olan iyileşme sürecini sekteye uğratabilecek bu ortamı drenler ortadan kaldırır. Özellikle kan birikimi (hematom) veya lenf sıvısı toplanması (seroma), mikroorganizmaların üremesi için oldukça elverişlidir. Dren sayesinde bu birikimlerin düzenli ve hızlı bir biçimde boşaltılması, bakterilerin koloni kurma fırsatını en aza indirir.
Bir diğer önemli yarar, ağrı ve şişliğin azaltılmasıdır. Büyükçe bir ameliyat sonrasında dokuların arasında biriken sıvılar, lokal baskı yaparak ağrıya ve şişliğe neden olabilir. Drenin devreye girmesiyle bu basınç azalır, hastanın konforu artar ve hareket kabiliyeti de iyileşir. Özellikle ortopedik ameliyatlardan sonra aktif şekilde fizyoterapiye başlanması gerekebildiğinden, baskının hafiflemesi hastanın rehabilitasyon sürecine pozitif katkı sağlar.
Ayrıca doku iyileşmesinin hızlandırılması da önemli bir avantajdır. Yaralı dokuların birbirine uyumlu şekilde kaynaşması için, arada fazla sıvı bulunmaması gerekir. Tıpkı üst üste konan iki kağıdın arasında su kalırsa düzgün yapışmayacağı gibi, vücudun da sıvı birikimi olan bölgelerde yeni doku oluşturması zorlaşır. Dren, bu sıvıları düzenli olarak dışarı alarak, dokuların “birbirine kaynamasını” kolaylaştırır.
Son olarak bazı durumlarda dren, olası komplikasyonların erken tespiti için de önemli bir araçtır. Örneğin karın ameliyatından sonra dren yoluyla gelen sıvının renginde veya miktarında ani değişiklikler fark edilirse, bu bir sızıntı veya kanama işareti olabilir. Böylece cerrahi ekip, durumu hızlıca değerlendirerek gerekirse müdahalede bulunabilir. Bu durum ameliyat sonrası dönemde hayati önem taşıyan erken teşhisi kolaylaştırır.
Dren Kullanımının Olası Komplikasyonları Nelerdir?
Her tıbbi uygulamada olduğu gibi, dren kullanımında da bazı riskler ve olası komplikasyonlar söz konusudur. Bu komplikasyonları bilmek ve önleyici tedbirler almak, güvenli bir ameliyat sonrası süreç için çok önemlidir.
- Enfeksiyon: Dren, vücut içi ile dış dünya arasında bir köprü oluşturur. Bu durum dış ortamdan gelebilecek mikropların içeriye girmesi için risk taşır. Özellikle dren giriş yeri etrafında kızarıklık, akıntı veya ateş belirtileri ortaya çıkarsa, enfeksiyon kontrolüne yönelik tedavi (örneğin antibiyotik veya drenin değiştirilmesi) gerekebilir.
- Ağrı ve Rahatsızlık: Drenin bulunduğu bölgede ağrı, batma hissi veya sürtünme kaynaklı tahriş oluşabilir. Dren tüpü hareket ettikçe ya da hasta yataktan kalkmaya çalıştığında, bu bölgede rahatsızlık hissetmek doğaldır. Uygun pansuman ve sabitleme teknikleriyle bu rahatsızlıklar bir nebze hafifletilebilir.
- Tıkanma veya Kesilme (Fragmentasyon): Kan pıhtısı, doku artıkları veya uygun olmayan bakım nedeniyle dren hattı tıkanabilir. Bu durum sıvının vücuttan yeterince uzaklaştırılamamasına yol açar. Nadiren de olsa, dren malzemesi zayıfsa veya yoğun gerilmeye maruz kaldıysa tüpün kırılması ve bir parçasının vücutta kalması söz konusu olabilir. Bu durumda ek bir işlemle kırılan parçanın çıkarılması gerekebilir.
- Doku Zedelenmesi ve Yanlış Yerleşim: Dren, ameliyat sırasında veya sonrasında yanlış bir noktaya kayarsa, sağlıklı dokulara zarar verebilir. Özellikle hassas bölgelerde (eklem içi, beyin, toraks vb.) dren yerleştirme işlemi çok dikkatli yapılmalıdır.
- Seroma veya Hematom Oluşumu: İlginç gibi görünse de bazen dren yerleştirildiği halde sıvı birikimi durumu oluşabilir. Bu genellikle dren yerinin tıkanması veya dren çıkışına yeterli bakım yapılmaması nedeniyle meydana gelir. Erken dönemde fark edilirse, dren yolu temizlenerek veya farklı bir dren takılarak düzeltilebilir.
Bu komplikasyonlar, alanında uzman ekiplerce uygulanan dren yerleştirme ve bakım prosedürleriyle büyük ölçüde azaltılabilir. Düzenli pansuman, hijyen ve tıbbi talimatlara uyum, dren kullanımına bağlı riskleri en aza indirmenin anahtarlarıdır.
Bir Dren Cerrahi Sonrası Ne Kadar Süreyle Yerinde Kalır?
Drenin kalma süresi, ameliyatın türüne, hastanın genel durumuna ve dren çıkışının miktarına göre değişir. Bazı ameliyatlarda dren sadece birkaç gün kalırken, diğerlerinde birkaç haftaya kadar kullanım gerekebilir. Hatta, komplikasyon riskinin yüksek olduğu ya da cerrahın özel endişelerinin bulunduğu durumlarda daha uzun süreli dren uygulamalarına da rastlanabilir.
Örneğin karın bölgesi ameliyatlarından sonra sıvı sızıntısı bekleniyorsa, dren, günde çıkan sıvı miktarı belirli bir seviyenin altına düşene kadar yerinde tutulabilir. Pek çok cerrah, bu miktarı örneğin 20-30 ml/gün gibi bir eşik değere bağlar. Çıkan sıvı miktarı birkaç gün üst üste bu eşik değerin altındaysa, dren alınır. Bazı durumlarda ise sıvının rengi veya kıvamı da önemlidir. Hafif, açık renkte bir sıvı (seröz sıvı) gelmeye başladığında ve miktar giderek azaldığında, dren görevini büyük ölçüde tamamlamış demektir.
Baş-boyun cerrahisinde ise dren genellikle daha kısa süreli kullanılır; çünkü bu bölgede çok fazla sıvı toplanması beklenmez. Ortopedik ameliyatlarda, eklem ameliyatlarında iki-üç günde dren çekilebildiği gibi, büyük bir omurga ameliyatında bu süre beş-altı güne uzayabilir. Meme veya karın germe gibi plastik cerrahi operasyonlarında drenlerin bir-iki hafta kalması dahi olağandır. Kimi hastalarda bu süreç daha da uzayabilir, çünkü doku iyileşmesi kişiden kişiye farklılık gösterebilir.
Drenin çok uzun süre kalması durumunda enfeksiyon riski artabileceğinden, doktorlar genelde “en kısa süreyle en yüksek faydayı sağlayacak” stratejileri uygular. Hastanın günlük dren çıkış miktarını takip etmesi veya her kontrolde bu bilgiyi hekimle paylaşması, dren çıkarma zamanlaması konusunda yol gösterici olur.
Hastalar Evde Bir Drenin Bakımını Nasıl Yapmalıdır?
Ameliyat sonrası hastanede kalış süresi kısaldıkça, pek çok hasta drenle birlikte evine dönmek durumunda kalıyor. Bu da hastanın veya yakınlarının dren bakımı konusunda temel bilgilere sahip olmasını gerektiriyor. İlk kural, temizlik ve hijyendir. Dren çevresindeki pansuman günde en az bir kez veya doktorun önerdiği sıklıkta yenilenmelidir. Pansuman sırasında ellerin sabunla iyice yıkanması ve mümkünse dezenfekte edilmesi çok önemlidir. Temiz bir gazlı bez veya yumuşak bir bez yardımıyla dren giriş yerindeki akıntı ve artıklar nazikçe temizlenir. Üzeri, doktorun önerdiği pansuman malzemesiyle örtülür.
Eğer bir aktif dren (örneğin Jackson-Pratt) kullanılıyorsa, rezervuar balonunun düzenli olarak boşaltılması ve ölçülmesi gerekir. Bu balon sıkılarak havası alınır ve kapağı kapatıldığında yeniden negatif basınç oluşturacak şekilde çalışmaya başlar. Dreneden gelen sıvı miktarı, rengi ve kokusu takip edilmeli, herhangi bir anormallik durumunda (örneğin kanlı sıvının aniden artması, yoğun iltihaplı akıntı, kötü koku) mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Günde çıkan dren miktarının kaydedilmesi, doktorun dren çekme zamanını planlamasına yardımcı olur.
Dren hattı tıkanmasını önlemek için, doktorunuzun önerdiyse dren borusunu “milking” (boruyu hafifçe sıvazlayarak pıhtı ya da doku atıklarını uzaklaştırmak) yöntemini uygulayabilirsiniz. Bu işlem sırasında nazik davranmak çok önemli; çünkü aşırı baskı dren tüpünde yırtılma veya ayrılmaya neden olabilir. Dren borusunda gözle görülür kırılma, yırtılma veya dışarı doğru sızıntı fark edildiğinde, en kısa sürede tıbbi yardım almak gerekir.
Son olarak drenin kazara yerinden çıkmasını önlemek için dikkatli olmak şarttır. Kıyafet seçiminden, duş alma yöntemine kadar her aşamada dren tüpü korunmalıdır. Dar ya da kabaca giyip çıkarması zor giysiler yerine, kolay açılıp kapanabilen kıyafetler giymek işi kolaylaştırır. Duş alırken dren bölgesine su girmemesi için özel su geçirmez pansuman malzemeleri veya koruyucu kılıflar kullanılabilir. Tüm bu önlemler evde drenli yaşamı nispeten sorunsuz bir hale getirmek ve iyileşmeyi sekteye uğratacak riskleri minimuma indirmek için önemlidir.
Bir Dren Tıkanırsa veya Çalışmayı Durdurursa Ne Olur?
Drenin tıkanması, akışın aniden azalması veya durması şeklinde kendini gösterebilir. Bu durum vücuttaki istenmeyen sıvıların dışarı atılamaması anlamına gelir. Hem enfeksiyon hem de doku baskısı gibi komplikasyonlar hızla gelişebilir. Basitçe bir örnek vermek gerekirse, evinizin mutfak gideri tıkanırsa su birikmeye başlar, kötü kokular yükselir ve tüm mutfağınızı olumsuz etkiler. Vücutta dren tıkanması da benzer şekilde sorunlu bir ortam yaratabilir.
Tıkanma belirtilerinin başında, drenin balonunda veya toplama kabında sıvı birikiminin ani şekilde durması gelir. Normalde her gün belirli miktarda sıvı toplanan haznede, birkaç saattir hiç akıntı olmuyorsa dren hattı kontrol edilmelidir. Dren borusunda kıvrılma, katlanma ya da dıştan görünen bir tıkaç olabilir. Bunlar hafifçe düzeltildiğinde akış yeniden sağlanabilir. Ancak hiçbir mekanik engel yoksa ve yine de akış yoksa pıhtı veya doku artığı dren içini tıkamış olabilir.
Bu noktada doktorun önerdiği “milking” veya nazikçe sıvı geri çekme (bazı durumlarda steril salin enjeksiyonu ile yıkama) yöntemleri uygulanabilir. Eğer yine sonuç alınamazsa dren değişimi veya yeni bir dren yerleştirme gerekebilir. Çünkü birikmeye başlayan sıvı, hızlı şekilde komplikasyonlara yol açabilir. Örneğin bir eklem içine konulan dren tıkanırsa, eklem içinde yoğun kan veya irin birikebilir ve bu bölge hem ağrı hem de enfeksiyon riski taşır. Benzer şekilde karın içine yerleştirilen dren çalışmazsa apse gelişme riski artar.
Tıkanma durumunu çözmekte gecikmek, dren kullanımının bütün amacını ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla hem hastanede kalınan sürede hem de evde drenle yaşarken akıntı miktarını düzenli takip etmek ve olağan dışı bir durum fark edildiğinde sağlık ekibine danışmak, en doğru yaklaşımdır. Unutmamak gerekir ki iyi yönetilen bir dren süreci, iyileşmeyi hızlandırırken komplikasyonları da büyük ölçüde engeller.
Op. Dr. Erman Ak, 2014’te Ankara Hacettepe Tıp’tan mezun oldu, uzmanlığını İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Tayvan’da ileri mikrocerrahi, İtalya’da ise ISAPS bursiyeri olarak yüz ve meme estetiği üzerine eğitim aldı. EBOPRAS’tan Avrupa Birliği Estetik Plastik Cerrahi yeterlilik sertifikasına sahip olan Dr. Ak, Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi Plastik Cerrahi Bölümü’nün kurulmasına eşlik etti. Şu an Nişantaşı’ndaki kliniğinde Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden hastalarını kabul etmektedir.